DOKTORCLUB AWARDS 2019

Yılın Sağlık Profesyoneli Ödülleri - Yılın Yenilikçi Sağlık Profesyoneli Kazananı

Prof.Dr. Gülşah Çeçener


winnerNameToDisplay

Prof.Dr. Gülşah Çeçener

Lisansüstü eğitimimin başlangıcında kansere genetik yatkınlık konusunda araştırmalar yaptı. Akabinde, Doktora sonrası çalışmalarımı kanserde tanı, tedavi ve kötü prognozu öngörmeye yönelik RNA temelli biyobelirteçlerin belirlenmesi kapsamında gerçekleştirerek uluslararası literatüre toplam 69 makale sundu. Bu kapsamda meme kanserinde kişiye özgü etkin tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine yönelik hücresel tedavi modelleri konusunda çalışmalarını sürdürmektedir İlaveten, son yıllarda ilaç direnç mekanizmalarının anlaşılmasına yönelik araştırmaları mevcuttur. Doktora Öğrencisinin “Triple Negatif Meme Kanseri Tedavisinde PARP İnhibitörü Yüklü Katı Lipid Nanopartiküllerin İlaç Direnç Mekanizmalarının Aşılmasındaki Rollerinin Araştırılması” başlıklı Doktora tezi YÖK’ün en iyi tez ödülüne layık görüldü. Bu bağlamda, Doktora tez danışmanı olarak kendisine Sağlık alanındaki 2018 Üstün Başarı ödülü verildi.

Her sekiz kadından birini etkileyen çok yaygın bir kanser türü olan meme kanseri ile ilgili tüm akademik yaşamı boyunca hem bilimsel hem de toplumsal anlamda emek verdi. Sağlıklı risk altındaki bireylerin belirlenmesi ve bilinçlendirilmesi, hastaların tedaviden en etkin şekilde fayda sağlayabilmesi için moleküler alt tiplendirmeye ve ilaç direncini öngörmeye yönelik farklı özellikteki testlerin Ülkemizde yapılandırılarak hastalara rutin olarak sunulmasına katkılar sağladı. 

Proje Önerisi:
İleri Evre Meme Kanseri Kök Hücre Tedavisinde Let-7a ve miR-335 Temelli Yenilikçi Yaklaşımlar

Bu proje kapsamında; meme kanseri kök hücrelerine let-7a ve miR-335’in transfeksiyonu ile hedef aldığı genler ile etkileşimlerinin ve ilgili genlerin görev aldıkları PIK3CA/mTOR yolağındaki mekanizmanın aydınlatılabilmesi amacıyla, ileri evre meme kanserinin tedavisinde let-7a ve miR-335’in in vitro olarak potansiyel terapötik hedef olarak kullanılabilirlikleri araştırılmıştır.

Meme kanseri, farklı biyolojik davranış gösteren, farklı klinik-patolojik ve moleküler karakteristik özelliklere sahip çok sayıda alt tipi bulunan heterojen bir hastalıktır. Dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser tipidir. Ülkemizde de kadınlarda görülen tüm kanser vakalarının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. İnsidansı ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, her yıl yaklaşık 1.000.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmakta, yine her yıl 370.000 kadın bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle tümör hücrelerini hedef alan modern ve kişiye özel tedavilerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.


İleri evre meme kanserleri arasında yer alan, triple negatif tümörler; kötü prognoz gösteren, yüksek histolojik grade’e sahip, invazyon riski yüksek, sağkalım oranı düşük ve genellikle BRCA mutasyonu taşıyan tümörlerdir. ER, PR, HER2’yi hedefleyen günümüz tedavilerinden yararlanamayan bu grup hastaların yeni tedavi yaklaşımlarına ihtiyaçları mevcuttur. Bu bağlamda, yapılan araştırmalar, güncel tedavilere yanıt vermeyen meme kanserlerinin kök hücre özelliği gösteren hücreler tarafından geliştiğini savunmaktadır. Bu hücreler kendini yenileyebilme özelliğine sahip, kemoterapi ve radyoterapiye direnç gösteren, dolayısıyla metastatik potansiyeli kanıtlanmış hücrelerdir. Son yıllarda yapılan kanser araştırmalarında mikroRNA (miRNA) molekülleri önemli bir yere sahiptir. miRNA’lar; 17-25 nükleotit büyüklüğünde, RNA kodlamayan, tüm ökaryotik hücrelerde bulunan ve hedef genlerin 3´ untranslated region (UTR) bölgesine bağlanarak, mRNA degredasyonu ya da translasyonel inhibisyon yoluyla gen ekspresyonun düzenlenmesini sağlayan moleküllerdir. miRNAların genlerin regülasyonunda görev yaptıklarının belirlenmesini takiben hem potansiyel terapötik hedef olarak hem de aday diagnostik ve prognostik indikatör olarak kullanılabilirlikleri gündemdedir. Sonuçta meme kanseri gen ekspresyon profillerine dayanan alt tiplendirmeye benzer olarak miRNA ekspresyonlarının da tümörlerin sınıflandırılmasında biyobelirteç ve prognostik indikatör olarak kullanılmasının yakın gelecekte mümkün olabileceği ve bireysel tedavilerin sağlanabileceği tartışılmaktadır.

Mevcut çalışmada, literatürde ilk kez PIK3CA ve MAP2K1 genlerini hedeflediğini belirlediğimiz let-7a ve miR-335’in ileri evre meme kanserleri kök hücre tedavisinde potansiyel terapötik hedef olarak kullanılabileceği ve ileri evre meme kanserlerinde miRNA temelli gen tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine katkı sağlayabileceği gösterilmiştir. Elde edilen bulgular; ilaç direnci gösteren ileri evre meme kanseri hastalarının tedavisinde miRNA temelli alternatif tedavi protokollerinin oluşturulması için ümit vadedici niteliktedir. 

Aşağıdaki Canlı Yayın Videomuza Tıklayarak Bu Ödülün Takdim Ediliş Anını İzleyebilirsiniz.