Doç. Dr. Emre Aslanger
Ülkemizde ve dünyada, her gün sayısız hasta acil servise
kalp krizi şüphesi ile başvurmaktadır. Bu hastaların bir kısmı, acil koroner
anjiyografi ya da pıhtı eritici ilaç tedavisi gibi acil damar açıcı girişimler
uygulanmadığı taktirde kalp dokularında büyük hasar bırakacak (miyokard
enfarktüsü) damar tıkanıklığına sahiptirler. Şu an için yerleşik tanı ve tedavi
şemaları, bu hastaları ön planda elektrokardiyografilerinde (EKG) ST-segment
yükselmesi olup olmadığına göre sınıflandırmaktadır. Böylece ST-segment
yükselmeli miyokard enfarktüsü olan hastalara acilen müdahale edilmekte,
ST-segment yükselmesi olmayan miyokard enfarktüslü hastalar bir süre ilaç
tedavisi ile takip edilerek daha sonra anjiyografi açısından yeninden değerlendirilmektedir.
Ne yazık ki, veriler mevcut ayrımın acilen açılması
gerektiren damar tıkanıklığını tespit etmede yeterince güvenilir olmadığını
göstermektedir. EKG’de ST-segment yükselmesi hem damar tıkanıklığı olanları hem
de olmayanları tespit etmede önemli derecede yanılma payına sahiptir. Ne yazık
ki, mevcut sınıflandırma nedeniyle, EKG’sinde belli bir miktarda ST-segment
yükselmesi olmayan hastaların üç ila dörtte biri, esasen acil damar açıcı
tedaviye ihtiyaç duymalarına karşın, uygun biçimde müdahale edilmeden tıbbi
gözlem altında kalp krizi geçirmeye devam etmektedir. Tersine, EKG’lerinde
başka sebeplere bağlı ST-segment yükselmesi olan bir grup hasta da, damar
tıkanıklıkları olmadığı halde acilen anjiyografiye alınmakta; bu hem hasta, hem
de sağlık sistemi yükü açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Çalışmamızda EKG’de önerilen ST-segment yükselmesi
kriterleri haricinde başka bulguların da acil damar tıkanıklığını
tanıyabileceği noktasından hareket ederek kalp krizi tedavisi için yeni bir
yaklaşım şeması oluşturduk. EKG’de acilen açılması gereken damar tıkanıklığını
gösteren bulguları yeniden tanımladık. Bu bulguların, mevcut tedavi yönetim
şemasında acil girişime ihtiyacı olmadığı düşünülen hastaların en az dörtte
birinde gerçekte acil damar açıcı girişim gerektirdiğini gösterdiğini, tersine
bazı hastalarda da gereksiz anjiyografiyi engellendiği sonucuna ulaştık. Bu
nedenle modern miyokard enfarktüsü tedavisinde artık ST-yükselmeli/ST-yükselmesiz miyokard
enfarktüsü ayrımı yerine acil damar tıkanıklığı olan ve olmayan miyokard
enfarktüsü şeklinde ayrım yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Çalışmamızda bu
şekilde bir ayrımın, gerek acil damar tıkanıklığının tespitinde gerekse de uzun
dönemde ölüm riski altında olan hastaların daha iyi tanımlanmasında daha üstün
olduğunu da göstermiş bulunmaktayız.
Bu bulguların, ülkemizde ve dünyada miyokard enfarktüsü tanı
ve tedavisini daha iyi hale getirmede önemli bir dönüşüm noktası teşkil edeceğine inanıyoruz.
Çalışma linki: (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2352906720303018)